Büyük Önder, kurtuluştan sonra memleketi baştanbaşa dolaşarak halka inkılapların ve yeni Türk Devleti’nin ideolojisini anlattı. 1934 senesinde meclis, özel bir kanunla kendisine “ATATÜRK” soyadını verdi. Son senelerinde bitmeyen bir heyecanla Hatay’ın ana vatana ilhakına çalıştı. Kendisinde mevcut karaciğer kifayetsizliği zamanla ağırlaştı; son günlerini hasta ve rahatsız olarak geçirdi. 10 Kasım 1938 Perşembe günü saat dokuzu beş geçe Dolmabahçe Sarayı’nda hayata gözlerini yumdu. Ölümü bütün dünyada derin akisler yaptı ve büyük üzüntü yarattı.
Atatürk’ün naaşı, tahnit edilerek Dolmabahçe Sarayı salonunda özel bir katafalka yerleştirildi. Türk bayrağına sarılı ve başında silah arkadaşlarının nöbet tuttuğu mukaddes tabut, üç gün müddetle milletin ziyaretine bırakıldı. Naaşı, bilahare 20 Kasım’da Ankara’ya getirildi. 21 Kasım’da büyük törenle Etnografya Müzesi’ndeki geçici kabrine kondu. Cenaze törenine bütün dünya devletleri özel temsilciler gönderdi. Çanakkale’de ve diğer muharebelerde ona karşı savaşmış yabancı generaller törende bilhassa dikkati çekiyordu. 10 Kasım 1953’te Etnografya Müzesi’nden alınan naaşı, muhteşem bir törenle ebedî istirahatgâhı olan Anıtkabir’e nakledildi.