Stres, başlangıçta hayatta kalmak üzere geliştirilmiş bir savunma mekanizması olarak ortaya çıkmıştır. Stresle birlikte gerek hormonlarda gerekse diğer vücut biyokimyasında yeni duruma uyum amacıyla değişiklikler olur. Bu değişiklikler sonucu beyinde, böbreküstü bezlerinde, karaciğerde ve daha pek çok organ ve sistemde çok kısa süre içinde inanılmaz bir kimyasal kaos meydana gelir. Sanayileşme ve kentleşmeyle birlikte, insanın doğaya adapte edilmiş bu stres ve uyum mekanizmaları tümden alt üst olmuş ve kendisine zarar verir noktaya gelmiştir.
Stresle birlikte değişen hormonal düzey, vücutta birtakım tahrip edici değişikliklere yol açar. Bunlardan bazıları şöyle sıralanabilir:
Aslında bütün bu tepkiler bize stres kaynağıyla baş etme veya stresten kaçma enerjisini, gücünü ve fırsatlarını vermek içindir. Yani stresle başa çıkmak için öncelikle yaşam tarzımızda değişiklik yaratmak gerektiğini anlatmak içindir. İşte egzersiz tam da bu noktada devreye girmektedir.
Günlük yaşantımızda artan stres yükümüz, vücut için zararlı maddelerin daha fazla açığa çıkışına sebep olur ve daha hızlı yaşlanma sürecini doğurur. Egzersiz strese karşı bir antrenman ve vücudun uyum mekanizmalarını destekleyen bir işlev görmektedir. Bu yolla egzersiz, stresle başa çıkmada önemli bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır.
Özellikle yürümenin beyin sağlığı ve yeniden yapılanma sürecini olumlu yönde etkilediğini gösteren çok sayıda kanıt bulunmaktadır. Beynin yeni yetenekler kazanabilmesi, beyin hücreleri arasında güçlü ve yoğun yeni bağlantılar oluşturabilmesinin başlıca desteklerinden biri de düzenli ve ılımlı egzersizlerdir.